Sonbaharın kendine has serinliği ve hüzünlü esintisi, elma bahçelerinin etrafında gezindiği zaman, adeta doğanın zarif bir senfonisi gibi hissedilir. Ancak bu manzaranın arkasında, çoğu kişinin fark edemediği bir dram yatmaktadır: betona teslim olan elma bahçeleri.

Son yıllarda artan kentleşme ve plansız yapılaşma, tarım arazilerinin hızla azalmasına neden oluyor. Gümüşhane'nin eşsiz doğasında yetişen, aroması ve lezzetiyle dillere destan olan elmalar, artık beton bloklar arasında sıkışıp kalıyor. Köylüler, geçim sıkıntısı ve ekonomik baskılar nedeniyle, atalarından miras kalan toprakları inşaat şirketlerine satmak zorunda kalıyor. Bu durum, sadece elma üretimini değil, aynı zamanda bölgenin ekosistemini ve kültürel mirasını da tehlikeye atıyor.

Elma bahçeleri, yalnızca ekonomik bir değer taşımaz; aynı zamanda bölgenin tarihini, geleneklerini ve yaşam biçimini yansıtır. Bahar aylarında çiçek açan ağaçlar, yazın meyve vermeye başlayan dallar, sonbaharda toplanan bereket ve kışın dinlenmeye çekilen toprak, hayatın döngüsünü sembolize eder. Bu döngü, beton yığınları arasında kaybolmaya yüz tutuyor.

Çözüm nedir? Tarım arazilerinin korunması ve sürdürülebilir tarım politikalarının hayata geçirilmesi gerekiyor. Yerel yönetimlerin, elma bahçelerinin korunması için teşvik ve destek programları oluşturması şart. Ayrıca, bilinçli tüketiciler olarak, yerel ürünlere olan talebi artırmak ve çiftçileri desteklemek de bizim elimizde.

Gümüşhane’nin kendine özgü lezzetleri ve tarımsal ürünleri, ancak onları korumak için bilinçli adımlar atıldığında gelecek nesillere ulaşabilir. Betolaşan elma bahçeleri, geçmişin izlerini taşıyan ve geleceğe umutla bakan birer anıttır. Bu anıtları korumak, hepimizin sorumluluğudur. 

Elma bahçelerinin yerini beton yapılar değil, bereketli ağaçlar ve yeşil alanlar alsın. Geleceğe miras bırakmak istediğimiz dünya, doğanın döngüsüne saygı duyan bir dünya olsun.